İçeriğe geç

Sadece Allah’ın rızasını gözetmeye ne denir ?

Sadece Allah’ın Rızasını Gözetmeye Ne Denir?

Sadece Allah’ın rızasını gözetmek… Bu kavram, İslam’ın temel öğretilerinden biri olarak, her Müslümanın hayatında önemli bir yer tutar. Ancak bu basit görünen ilke, derinlemesine incelendiğinde pek çok soruyu ve tartışmayı beraberinde getirir. Gerçekten de bu kavram, günlük hayatımızda ne kadar yer buluyor? Allah’ın rızasını gözettiğimizi düşündüğümüzde, bu ne kadar gerçekçi? Hepimiz kendi içimizde bu soruları soruyoruz; ama belki de hiç düşündüğümüz kadar ciddiyetle ele almıyoruz.

Sadece Allah’ın Rızasını Gözetmek, Gerçekten Ne Anlama Gelir?

Sadece Allah’ın rızasını gözetmek, en basit haliyle, kişinin tüm eylemlerini yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla gerçekleştirmesidir. Bu, bir Müslüman’ın hayatındaki en yüksek hedef olmalı, ancak gerçek hayatla bu ideal arasındaki fark oldukça çarpıcıdır.

Çok az insan, gerçekten sadece Allah’ın rızasını gözeterek hareket edebilir. Çünkü toplumun baskıları, kişisel çıkarlar ve toplumsal onay arayışı, çoğu zaman Allah’ın rızasına olan yaklaşımımızı gölgeler. Bir kişi, “Ben sadece Allah’ın rızasını gözetiyorum” dediğinde, bu sözün gerisinde genellikle bir tür “toplumsal mükemmellik” arayışı vardır. Birey, İslam ahlakını savunurken, kendisinin de onaylanmasını bekler. Ancak, Allah’ın rızasını gözetmek, her şeyden önce içsel bir samimiyet ve derin bir tefekkür gerektirir. Bu, dış dünyadan bağımsız bir şekilde kişinin vicdanında bir temizlik yapmasıdır.

Toplumun Gösterişli İslam’ı ve Gerçek Rızaya Ulaşmak Arasındaki Fark

Sadece Allah’ın rızasını gözetmenin getirdiği bir diğer tartışmalı nokta, toplumun gösterişli İslam anlayışıyla çelişmesidir. Örneğin, bir Müslüman dini vecibelerini yerine getirdiğinde, genellikle toplumdan takdir bekler. Namaz kılmak, oruç tutmak, hayır işlemek gibi eylemler, bazen sadece bireyin Allah’a karşı sorumluluğu olarak görülmek yerine, başkalarına gösterilen bir performansa dönüşebilir.

İslam’da amacın Allah’a hizmet ve rızasına ulaşmak olduğu aşikardır, fakat sosyal medyanın, toplumsal normların ve kişisel çıkarların işin içine girmesiyle, bu hedefin sekteye uğraması kolaylaşır. İnsanlar, yalnızca görünür eylemleriyle değil, aynı zamanda içsel niyetleriyle de ölçülmelidir. Bu yüzden, Allah’ın rızasını gözetmek gerçek anlamda içsel bir yalnızlık gerektirir; toplumsal onay, dışsal övgüler, yâni ego tatmini olmaksızın.

Sadece Allah’ın Rızasını Gözetmek Mümkün Mü?

Şu soruyu sormak belki de en cesur olanı: Gerçekten de tamamen Allah’ın rızasını gözeterek yaşayabilir miyiz? Zira ne kadar çaba sarf etsek de, insan doğası gereği bir dereceye kadar toplumsal kabul ve dışsal övgüler aramaktadır. Toplumda prestij kazanmak, sevilmek ve saygı görmek gibi temel insani istekler, bu iddianın çelişkili taraflarını ortaya koyar.

Öte yandan, Allah’a yakınlaşmaya yönelik her bir adımın bir değeri olduğu inkâr edilemez. Zira her birey kendi iç yolculuğunda, Allah’ın rızasını en yüksek hedef olarak koymalıdır. Ancak her birey, bu yolculukta zaman zaman dışsal faktörlerin etkisi altında kalabilir. İnsanın her eylemi, bir şekilde toplumla ve çevresiyle ilişkili olduğu için, “sadece Allah’ın rızasını gözetme” idealinin gerçeğe dönüşmesi hiç de kolay değildir. Burada önemli olan, niyetin saflığı ve samimiyettir.

Allah’ın Rızasını Gözetme ile Kişisel İkilemler

Daha da derinlere inelim: Bir insanın sadece Allah’ın rızasını gözetmesi gerektiği öğretisi, bazen kişisel ikilemlerle karşı karşıya bırakabilir. Kimi zaman, doğru bildiğiniz bir şeyi yapmak için çevrenizin onayını alamazsınız. Bu da büyük bir vicdan muhasebesini gerektirir. Bir kişi, doğru olduğuna inandığı bir adımı attığında, belki çevresi tarafından eleştirilir ya da dışlanır. Bu noktada, sadece Allah’ın rızasını gözetmek, aslında gerçek bir cesaret gerektirir.

Hangi noktada, Allah’ın rızası için bir şey yapmakla, toplumsal statü veya kendi içsel tatmininizi sağlamak arasındaki ince çizgi kaybolur? Kimse, bu konuda tamamen dürüst ve açık olmak istemez, çünkü bu tür bir samimiyet bazen acı verici olabilir. İşte bu da, “sadece Allah’ın rızasını gözetme” ilkesinin, ne kadar mükemmel bir fikir olursa olsun, uygulamada ciddi bir zorluk oluşturduğunun bir göstergesidir.

Sonuç: Kişisel Bir Yola Çıkmak mı, Toplumun Onayını Beklemek mi?

Sadece Allah’ın rızasını gözetmek, her Müslümanın yaşamındaki en yüksek hedef olmalıdır. Ancak bu, sadece söylemekle kolayca gerçekleştirilebilecek bir şey değildir. Dışsal etkiler, toplumsal beklentiler ve kişisel zaaflar her zaman engeller yaratacaktır. Yine de, gerçek manada Allah’a samimiyetle yönelmek, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de büyük bir değişimi beraberinde getirebilir. Bu, herkesin kendisine soracağı bir sorudur: Gerçekten de sadece Allah’ın rızasını gözetmeye ne kadar samimiyetle yaklaşıyoruz?

Sonuçta, bu bir içsel savaş. Sadece Allah’ın rızasına yönelmek, dışsal faktörleri göz ardı etmek anlamına gelmez. Aksine, içsel bir cesaret ve samimiyet gerektirir. Toplumdan ve kendimizden beklentilerimizi gözden geçirerek, gerçek bir içsel dönüşüm yoluna çıkmalıyız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet girişbetexper.xyzsplash